Amerika’daki kripto para piyasası, yıllardır düzenleyici çerçevenin eksikliği nedeniyle belirsizlik içinde sürükleniyordu. Net yasal kurallar olmadan yapılan baskınlar ve muğlak yönergeler, piyasayı sürekli bir istikrarsızlık ortamında tuttu. Ancak 2025 itibarıyla bu durum yavaş yavaş değişmeye başladı. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu(SEC), Binance’e açtığı davayı geri çekerek artık net düzenlemelere ihtiyaç olduğunu açıkça dile getirdi. Öte yandan, Senato da sabit coin’lere yönelik federal düzeyde bir düzenleme sağlayacak ‘GENIUS Yasası’nı kabul etti. ‘CLARITY Yasası’nın da yasalaşma ihtimali artarken, kripto için yasal bir zemin oluşmaya başladı.
Beyaz Saray’ın bu konudaki tutum değişikliği de dikkat çekiyor. Başkan Trump, şirketlerin emeklilik fonları olan 401(k) içinde kripto paralara yer vermelerine olanak tanıyan bir başkanlık kararnamesi imzaladı. Bu adım, hükümetin dijital varlıkları artık yalnızca ‘tehlikeli spekülasyon’ değil, ‘piyasa dostu bir varlık sınıfı’ olarak görmeye başladığını gösteriyor. Kurumsal kurumlar da bu değişen havaya hızlıca uyum sağlamaya başladı.
Ancak düzenlemenin önü açılmış olsa da kurumsal yatırımcıların piyasaya anında girmesi mümkün değil. Asıl sorun ‘altyapı’. Mevcut blokzincir sistemlerinin büyük çoğunluğu, kurumsal denetim ve yasal gerekliliklere cevap verebilecek düzeyde değil. Pek çok kripto para projesi ‘gizlilik, kontrol ve mülkiyet’ gibi değerleri öne çıkarıyor ancak bunların uygulanışı genellikle ‘şeffaflık’ ile ‘düzenlemelere uyumluluk’ arasında bir ikilem yaratıyor. Avrupa'nın Genel Veri Koruma Tüzüğü(GDPR) veya ABD’nin Sağlık Bilgileri Taşınabilirlik ve Sorumluluk Yasası(HIPAA) gibi mevcut yasal sistemlerin gereksinimlerini karşılamakta teknik altyapılar hâlâ yetersiz kalıyor.
Örneğin, Avrupa Birliği ‘unutulma hakkı’nı tanıyor ancak blokzincir teknolojisinde bir kez kaydedilen veriyi silmek mümkün değil. Banka ya da hastane gibi kurumların, hassas verilerin tüm erişim yollarını açık bir sistemde paylaşması mümkün değil. Yine aynı şekilde, işlemlerin anlık izlenebilirliği kurumsal rekabette ‘ön bilgiye dayalı işlem teşviki’ gibi etik dışı sorunlara yol açabiliyor.
Sonuçta, kullanılan sistemin bizzat ‘düzenlemeyi kabul edebilir’ şekilde tasarlanmış olması gerekiyor. Bu durum yalnızca teknik bir detay değil, ‘kurumsal sermayenin piyasaya tam anlamıyla girmesi için asgari koşul’ anlamına geliyor. Günümüzde kripto para işlemlerinin yaklaşık %80’i bireysel yatırımcılardan oluşurken, Nasdaq veya New York Borsası’nda bu oran tam tersine, kurumlar %80’lik paya sahip. Blokzincirin ikinci bir Nasdaq olabilmesi için bu farkın kapanması gerekiyor.
İyi haber şu ki, bu sorunlara yönelik çözümler yavaş yavaş gerçek hayatta uygulanmaya başlandı. Sıfır bilgi ispatları(ZKP), isteğe bağlı veri ifşası ve yeni token ekonomileri gibi teknolojiler, ‘merkezi denetime ihtiyaç duymadan hem gizliliği hem de yasal uyumluluğu’ sağlayabilecek altyapı sunuyor. Düzenlemelerin netleşmeye başladığı bir dönemde bu teknolojilerin de gelişiyor olması ‘önemli’ bir gelişme.
Geçmişte bulut bilişim de benzer şekilde başlangıçta güvenlik, denetim ve düzenleme bariyerlerine takılmıştı. Ancak yıllar süren teknik birikim ve standartlaşma süreci sonrası bugün neredeyse tüm sektörlerin temeli haline geldi. Blokzincir şu anda aynı eşiğe dayanmış durumda. Eğer düzenleme ve altyapı birlikte evrilirse, kripto sadece spekülasyon aracı değil, ‘güvene dayalı dijital varlık sistemi’ olarak yerini alabilir. Bu dönüşüm, yalnızca finans piyasaları için değil, küresel verinin işlenmesi ve ekonomi dinamikleri açısından da 'önümüzdeki dönemin itici gücü' olabilir.
Yorum 0