2021 yılında Amerika’daki kripto para sektörü derin bir krizle karşı karşıyaydı. Senatör Elizabeth Warren ile Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu(SEC) Başkanı Gary Gensler(Gary Gensler), kripto projelerine karşı sert bir düzenleyici baskı başlatmıştı. Kripto para platformlarına açılan davalar ve yasama girişimleri, ABD’deki gelişmekte olan sektörün genelini adeta felce uğrattı.
Bu dönemde en çok tartışılan düzenlemelerden biri, 2021’in altyapı yatırım ve istihdam yasasına (IIJA) eklenen “DeFi broker” maddesiydi. Bu madde, zincir üzerindeki düğüm(node) operatörleri ve protokol geliştiricilerinin, kullanıcıların isim ve adreslerini toplamasını zorunlu kılıyordu. Bu durum, uygulama açısından neredeyse imkânsız olduğu için büyük bir bürokratik yük oluşturuyordu. ABD Senatosu bile bu talebin gerçek dışı olduğunu kabul etti. Ancak Gensler öncülüğündeki agresif yaklaşım, birçok kişi tarafından kripto sektörü için ‘kasti yıkım’ olarak yorumlandı.
Bu eleştirilerin ardından söz konusu madde 2024’ün başında resmen iptal edildi. Yerine, yalnızca ‘cüzdan sahibinin kimliği tespit edilebiliyorsa raporlama yapılmalı’ şeklinde daha yumuşak bir ifade getirildi. Ancak bu bile sektördeki endişeleri yatıştırmaya yetmedi. Bazı ülkelerde operatörlerin milyonlarca kullanıcının bilgisini toplamaya çalıştığı haberleri ortaya çıkarken, yeni IRS formu olan 1099-DA ise etkinliğini yitirmiş halde kaldı.
Buna rağmen Senatör Warren ve onun gibi düşünen politikacılar geri adım atmadı. Bu kez hedefleri GENIUS isimli yeni yasa tasarısıydı. Warren, Senato Bankacılık Komisyonu’ndaki üst düzey rolüyle bu tasarının hazırlanmasında etkili oldu. Yasa tasarısını engellemek için tam 72 farklı değişiklik önerisi sundu ve birçok farklı düzenleme stratejisini devreye aldı.
Bu değişikliklerden biri, DeFi broker maddesinin mantığını yeniden gündeme getirdi. Düzenleme, bir stablecoin ihraççısının belli bir bloktan sonra bile söz konusu coin ile yapılan yasa dışı işlemleri tespit edip rapor etmesini zorunlu kılıyordu. Detaylı görünse de özünde, ‘pratikte imkânsız görevleri’ resmileştiren bir öneriydi. Bankaların şüpheli işlemleri denetlemesi bireysel bir sorumlulukken, para basan şirketlere sonsuz sorumluluk yüklemek birçok kişi tarafından ‘gerçek dışı’ olarak değerlendirildi. Yorum: Bu tarz düzenlemeler, devletin nakit para hareketlerini birebir takip etmeye çalışmasıyla eşdeğer eleştiriliyor.
Eğer Warren, mevcut Bankacılık Gizlilik Yasası çerçevesinde yalnızca ilk alıcıların kimliğini öğrenmeyi talep etseydi, GENIUS gibi iki partinin de desteklediği kapsamlı yasa çok daha kolay kabul edilebilirdi. Gerçekten de Tether(USDT) ve Circle(USDC) gibi başlıca stablecoin ihraççıları açısından bu düzeydeki kimlik denetimi uygulanabilir görünüyordu. Özellikle, yakın zamanda bazı Rus vatandaşlarının Tether kullanarak yaptırımları aşmasına dair çıkan haberler, Warren’ın güvenlik kaygılarını haklı gösterecek gelişmeler olarak dikkat çekti.
Fakat Warren’ın yaklaşımı zamanın ruhunu yeterince kavrayamadı. Demokrat Parti’nin başka bir senatörü olan Kirsten Gillibrand, ABD doları temelli kripto ekonomi modelini savunarak, Warren’ın değişiklik önerisine karşı çıktı. Gillibrand’a göre, pazar liderliğini dijital yuan değil, dolar destekli stablecoin’ler almalıydı. Bu bakış açısı, GENIUS yasasının temel önceliğiyle de örtüşüyordu.
İlginçtir ki, Warren’ın aşırı sıkı regulasyon hamlesinden en çok faydalananlar büyük bankalar oldu. Bank of America, JP Morgan, Citigroup gibi finans devleri kendi stablecoin projeleri üzerinde çalışırken, sahip oldukları geniş hukuk ve düzenleme ekipleri sayesinde bu regülasyonlara daha hızlı adapte olabiliyor. Yorum: Warren’ın bankacılık sistemine karşı ‘David’ rolünü benimsediği söylemleri, bazı durumlarda büyük bankalara istemeden avantaj sağlayacak şekilde ters tepebiliyor.
Yine de Warren’ın tüm çabaları boşa gitmedi. Orta Doğu merkezli yolsuzluk ve stablecoin yatırımları konusuna dikkat çekerek kamuoyunun ilgisini çekti. Abu Dabi merkezli MGX’in, Başkan Trump ile ilişkili olduğu öne sürülen bir stablecoin aracılığıyla Binance’e yaklaşık 20 milyar dolarlık yatırım yapması, Warren’ın iddialarını gündeme taşıdı. Bu olay, Trump’ın Katar'dan aldığı 400 milyon dolarlık Boeing 747 uçağıyla birlikte anıldığında siyasi tartışmaların da fitilini ateşledi.
Amerikan kripto para topluluğunun unutmaması gereken şey şu: Warren’ın tutumu sadece teknolojik kuşkuculuk değil, aynı zamanda siyasi otorite eksenli bir strateji. Ancak GENIUS yasasının geçmesi, bu stratejilerin nerede sınırlandığını da göstermiş oldu. Yeni nesil kripto para sektörü için şimdi yeniden yükselme zamanı.
Yorum 0