Asya'daki kripto para güç dengesi yeniden şekilleniyor. Dubai, kendi petrol varlıklarına dayanan ulusal serveti, İslami finans kimliği ve benzersiz vergi sistemini bir araya getiren ‘büyük strateji’ ile Asya kripto piyasasının merkez üssü olmayı hedefliyor. Ancak Singapur ve Hong Kong’un bulunduğu ligde rekabet edebilmesi için hala aşması gereken pek çok engel bulunuyor. Özellikle Çin’in jeopolitik stratejisinden güç alan *Hong Kong’un güçlü etkisi*, Dubai için kolay aşılacak bir rakip değil.
Dubai, devlet destekli fonlar ve devasa petrol gelirleri sayesinde Web3 altyapısını hızla geliştiriyor. Aynı zamanda İslam finansına uygun dijital ekonomiyi de kurulmakta. Yaklaşık %25’lik küresel Müslüman nüfusunu hedefleyen *benzersiz kimlik tabanlı strateji* sayesinde, Dubai Batı merkezli rakiplerinden farklı bir rekabet avantajı elde etmeye çalışıyor. Özellikle *emlak devir vergisinin muaf olması*, gayrimenkullerin token olarak dijitalleştirilebilmesini sağlayan önemli bir yasal avantaj sunuyor ve düşük likiditeli geleneksel varlıkların dijital ekosisteme entegre edilmesini kolaylaştırıyor.
Ancak bu strateji bazı sınırlamaları da ortaya çıkarıyor. Tokenlaştırılan gayrimenkul varlıklar, yabancı yatırımcılar açısından çifte vergilendirme veya beyan yükümlülüğü gibi ek düzenlemelere yol açabiliyor. Örneğin ABD’li bir yatırımcının hem dijital varlığı hem de fiziksel mülkiyet payını Amerikan düzenleyicilere raporlaması gerekiyor. Üstelik *Dubai’nin finans sektörünün büyük ölçüde yabancı iş gücüne dayanması*, bu tür düzenleyici uyumsuzlukların olumsuz piyasa etkilerini daha da artırıyor.
Asya’daki rakip ülkelerin stratejik yaklaşımları da oldukça net. Singapur, *açık düzenlemeler ve iş dostu yaklaşımıyla* tanınsa da piyasa büyüklüğü ve likidite sağlama açısından Dubai ve Hong Kong’un gerisinde kalıyor. Dubai ise *düşük kurumlar vergisi ve emlak vergisi muafiyeti gibi avantajlara* sahip. Ancak yabancı şirketlerin yerel vatandaşları istihdam etme zorunluluğu (‘emirlikleşme’ politikası) ve yüksek düzenleyici ücretler gibi unsurlar, sağlanan vergi avantajını azaltıyor ve bu durum uzun vadeli iş sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Her şeyden önemlisi, Hong Kong’un *Çin’in jeopolitik stratejisiyle koordineli şekilde çalışan bir likidite kaldıraç noktası* olması rakipsiz bir avantaj sağlıyor. 2025’te Hong Kong, Küresel Finans Merkezi Endeksi(GFCI)'nde 3. sırayı alarak, 11. sıradaki Dubai ve 4. sıradaki Singapur’a büyük fark attı. Bu sıralama; fintech yenilikleri, altyapı, yetenek ve genel iş ortamı gibi pek çok rekabet göstergesini kapsıyor. *Çin merkezi hükümetinin örtülü varlık kontrol gücü*, kriz anlarında *Hong Kong aracılığıyla piyasaları dengeleme müdahalelerini* hızlıca hayata geçirme esnekliği sunuyor.
Bu gerçeklik, yılın başında *Eric Trump'ın Hong Kong ziyareti*yle de tekrar gündeme geldi. Hong Kong’u “muazzam bir gücün toplandığı yer” olarak tanımlayan Trump, Çin’in kripto stratejisine hayranlık duyduğunu belirtti. Buna karşılık, ABD halen sadece “tut-odaklı” bir kripto para yaklaşımı benimserken, Filipinler gibi bazı ülkeler de Bitcoin(BTC)’i 20 yıl boyunca tutma yönünde öneriler sunuyor – ancak bunlar, hayata geçirilebilirlik açısından oldukça sınırlı öneriler olarak kalıyor.
Sonuç olarak, *Dubai’nin stratejisi yalnızca potansiyel ile sınırlı kalmamalı*. Uzun vadede, yalnızca ulusal servete yaslanmak yerine dış likiditeyi çekmeyi başaran uygulanabilir uluslararası çözümler geliştirmeli ve dijital İslami finansta rekabet avantajını daha da güçlendirmeli. Öte yandan Hong Kong, halihazırda *politika uyumu, likidite gücü ve jeopolitik etki* gibi başlıklarda en üst seviyede yer alıyor ve Asya’daki kripto ekosisteminde tahtını koruyor.
Dolayısıyla mevcut tablo oldukça net: Dubai, geleceğe dönük karmaşık stratejik planlamalarla hazırlanıyor olsa da, şu aşamada *Hong Kong ve Çin’in kurduğu yapısal üstünlüğü* geçebilecek düzeyde değil. Kısa vadede Dubai’nin kripto para gücünü artırabilmesi için teknoloji denemelerini aşarak *küresel güven ve likidite merkezi* olma hedefine ulaşması gerekiyor.
Yorum 0