Konu kripto paralar ve blokzincir olduğunda, özellikle günlük hayatta pek karşılaşılmayan terimlerle dolu bir dünyaya adım atmak kafa karıştırıcı olabilir. ‘Akıllı kontratlar’, ‘DeFi’ ya da ‘DePIN’ gibi kavramlarla konuşmaya girerseniz, örneğin bir aile yemeğinde, muhtemelen konuşma bir süre sonra dağılır. Aslında en önemli soru şu: Bu teknoloji neden değerli? Blokzincir dünyasında çalışmayan ancak yılda birkaç kez kriptoyla ilgilenen birinin daha etkileyici açıklamalar yapabilmesinin nedeni de bu soruda yatıyor.
Ben Thompson’ın yaklaşımı tam da buradan başlıyor. Teknoloji bülteni Stratechery’nin yazarı olan Thompson, yılda sadece birkaç kez kriptoyla ilgili yazıyor ama konuyu öyle sade anlatıyor ki, çoğu uzmanın söylediklerinden daha çok şey anlıyorsunuz. Ona göre blokzincir, “merkezi bir otoriteye gerek kalmadan uzlaşmayı sağlayan bir platform.” Yani blokzincir, dijital dünyada her şeyin sonsuz kopyalanabildiği ortamda ‘sınırlı’ bir şey yaratmanın bir yolunu sunuyor. Teknolojinin temeli de işte bu ‘dijital kıtlık’ fikrine dayanıyor.
Thompson’un özellikle dikkat çektiği konu ise ‘stabil kripto paralar’, yani sabit coin’ler. Dijital varlıklar sonsuz kopyalanabildiğinden çoğu zaman ticari kullanımı zor oluyor. Ama sabit coin’ler bu dengeyi kırıyor. Kaybolmayan, sabit kalan ve internet kadar hızlı çalışabilen bu coin’ler sayesinde para kavramı da internetleşiyor. Thompson’a göre bu yapılar, dijital hız ile finansal güvenin kesişiminde yer alıyor.
Peki neden özellikle fintech şirketleri blokzinciri benimsemeye başladı? Bunun oldukça pratik bir nedeni var. Bir fintech firmasının kendi arka plan sistemlerini – para saklama, işlem kaydı tutma, kullanıcı güveni sağlama – sıfırdan kurması pahalı ve zaman alıcı. Blokzincir, bu işlerin çoğunu dışarıdan çözebileceğiniz bir altyapı gibi çalışıyor. Yani daha hızlı ve ucuz şekilde hedefe ulaşmak mümkün.
Bu durum sadece teoride kalmıyor. 2025 yılının sonlarına doğru blokzincir tabanlı varlıkların değeri düşse bile, Stripe, BlackRock ve Visa gibi dev şirketler finansal altyapılarını yavaş yavaş blokzincire geçiriyor. Kripto fiyatlarında düşüş yaşansa da, blokzincirin pratik değeri artmaya devam ediyor.
Kriptoyu anlamanın en başarılı yollarından biri de “dijital elma” benzetmesi. 2013 yılında yazılmış bir blog yazısı hâlâ birçok kişiye Bitcoin’i en kolay şekilde anlatıyor. Bir banka ya da aracı kurum olmadan bir parkta arkadaşına elma verir gibi Bitcoin gönderebilmek. Üstelik bu işlem, dünya genelindeki bilgisayarlar tarafından kaydedilip doğrulanıyor. Elma el değiştirirken artık yeni sahibine ait oluyor – tıpkı fiziksel dünyada olduğu gibi.
Bu örnek aslında blokzincirin tam kalbine dokunuyor: ‘Güvenin uzlaşmayla sağlandığı’ bir mekanizma. Çalışma mantığını anlatmak için başka hiçbir şey bilmiyorsanız bile “bir elmayı elden veriyorsun ve o artık senin değil” diyerek bile açıklayabilirsiniz.
Kriptoyu anlamak için en önemli yetenek ise belki de şu: “Bilmiyorum” diyebilmek. Uzman gibi görünmeye çalışmak yerine, “Neden bu önemli?” ya da “Tam olarak ne işe yarıyor?” diye sormak, öğrenmenin en sağlam yolu. Bu alana ‘başlangıç zihniyetiyle’, yani ‘hiçbir şey bilmiyormuş gibi açık fikirle’ yaklaşmak, hem anlamayı hem anlatmayı kolaylaştırıyor.
Günün sonunda kriptonun özü şu: Dijital dünyada kıtlık ve güven yaratabilen bir teknoloji. İnternet gibi çalışan bir para birimi. Finans ve paranın internet hızı ve ölçeğinde yeniden tanımlandığı bu süreçte, sabit coin’ler ve blokzincir teknolojileri geleceğin temel taşları haline geliyor.
Yorum 0