Derin sahtecilik (deepfake) teknikleri her geçen gün daha gelişmiş hale gelirken, küresel boyutta ciddi mağduriyetlere yol açıyor. '2025 1. Çeyrek Derin Sahtecilik Olay Raporu'na göre, bu yıl Ocak ile Nisan ayları arasında derin sahtecilik kullanan suçlular, dünya genelindeki mağdurlardan toplamda 200 milyon dolar (yaklaşık 2,78 trilyon Kore wonu) haksız kazanç sağladı. Üstelik bu saldırılar artık yalnızca ünlü isimleri değil, sıradan bireyleri de hedef alıyor. Bu durum, herkesi ilgilendiren bir güvenlik riskine dönüşmüş durumda.
Başlarda parodi içerikler veya eğlenceli videolarda kullanılan bu teknoloji, bugün siber suçların en güçlü araçlarından biri haline geldi. Yapay zekâ sayesinde gerçek kişilerin ‘sesini’, ‘yüzünü’ ve ‘hareketlerini’ taklit eden video ve ses içerikleri aracılığıyla, kişisel veriler veya paralar mağdurlardan ustalıkla çalınıyor. Özellikle sıradan kullanıcıların bu içeriklerin gerçek mi sahte mi olduğunu ayırt etmesi neredeyse imkânsız hale geldiğinden, bu tür saldırılar artık yalnızca ‘şaka’ değil, ciddi bir tehdit boyutuna ulaşmış durumda.
Rapordaki verilere göre, söz konusu saldırıların %41’i siyasetçiler ya da kamuya mal olmuş kişileri hedef alırken, %34’ü doğrudan sıradan yurttaşlara yönelmiş. Bu oranlar, ‘kim olursa olsun herkesin potansiyel hedef olduğuna’ işaret ediyor. Örneğin 2024 yılının Şubat ayında, bir hacker grubu büyük bir firmadaki mali işler direktörünü (CFO) yapay zekâyla taklit ederek, bir çalışanla video görüşmesi yapmayı başardı. Görüntü o kadar ikna ediciydi ki, çalışan hiçbir şüphe duymadan tam 25 milyon doları (yaklaşık 347 milyar Kore wonu) sahte CFO’nun hesabına aktardı. Olay, ancak para gönderildikten sonra gün yüzüne çıktı.
‘Sorunun en tehlikeli yanı’ ise, saldırı araçlarının gelişme hızı savunma teknolojilerini geride bırakıyor olması. Sadece birkaç saniyelik bir sosyal medya videosuyla, bir insanın sesi %85 doğrulukla kopyalanabiliyor. Ayrıca, dikkatlice hazırlanmış sahte bir videoyu izleyen insanların %68’i, bunun sahte olduğunu ayırt edemiyor. Kısacası, bir gün videoda arkadaşınız ya da yöneticiniz size para göndermenizi isterse, önce ‘gerçek mi?’ sorusunu sormanız gereken zamanlardayız.
Derin sahtecilik kaynaklı suçlar tek bir alanda yoğunlaşmıyor. Rapor, bu suçların %32’sinin ‘müstehcen içerikle şantaj’, %23’ünün ‘mali dolandırıcılık’, %14’ünün ‘siyasi manipülasyon’ ve %13’ünün ‘yanlış bilgi yayımı’ amaçlı kullanıldığını ortaya koyuyor. Bu sadece bireyleri değil, şirketleri ve hatta toplumsal kurumları hedef alan bir güvenlik krizine işaret ediyor.
Uzmanlar, bu tehdide karşı bireyler, şirketler ve kamu kurumlarını kapsayan bütünsel bir savunma stratejisine ihtiyaç olduğunu vurguluyor. İlk adım ise ‘dijital medya okuryazarlığı’ eğitimi. Mesela video görüşmelerde karşı tarafa başını belirli bir yöne çevirmesini söylemek ya da özel sorularla kimlik teyidi yapmak, birçok sahtekârlığı kolayca engelleyebilecek basit yöntemler arasında. Şirketlerin ise yöneticilerin yüksek çözünürlüklü görsellerinin yayılmasını azaltması, tüm videolara ‘filigran’ (watermark) eklemesi gibi önlemlerle kendilerini korumaları öneriliyor.
Devletlerin de bu süreçte üzerine düşeni yapması bekleniyor. ABD, sosyal medya platformlarının derin sahte müstehcen içerikleri 48 saat içinde kaldırmalarını zorunlu kılan bir yasayı yürürlüğe koydu. Bu adım, Melania Trump’ın gençleri koruma amacıyla verdiği kamusal destekle güç kazandı ve kamuoyunun takdirini topladı. Ancak uzmanlara göre, bu tür suçlar sınır ötesi faaliyet alanına sahip olduğundan, ‘uluslararası standartların’ belirlenmesi ve devletler arasında iş birliği yapılması, etkin mücadele için şart.
Sorunun yayılma hızı da oldukça çarpıcı. Sadece 2023’te, Kuzey Amerika’da derin sahte içerik kaynaklı suçlar %1.740 oranında arttı. Bu artış eğiliminin devam etmesi halinde, yalnızca ABD’de 2027 yılına kadar 40 milyar dolarlık (yaklaşık 55,6 trilyon Kore wonu) ekonomik kayıp yaşanabileceği tahmin ediliyor.
Sonuç olarak, çözüm teknolojiyi kötüye kullanmak değil, ‘teknolojiyle savunmakta’ yatıyor. Yapay zekâ destekli anlık sahtecilik tespit sistemleri, uluslararası düzeyde uyumlu düzenlemeler ve kullanıcıların bilinçli yaklaşımı bir araya gelirse, bu tehdide karşı etkili bir mücadele mümkün olabilir. Artık güvenilir olduğunu düşündüğümüz herhangi bir ses ya da videoyu bile bir kez daha sorgulamak, bu dijital çağda hayatta kalma stratejilerimizin bir parçası haline gelmiş durumda.
Yorum 0