2025 yılı Temmuz ayı itibarıyla, kripto para piyasasında ilk 8 Amerikan doları odaklı sabit coin’in toplam piyasa değeri 245,4 milyar doları (yaklaşık 340 trilyon Kore wonu) aştı. Bu rakam, blokzincir tabanlı finansın artık yalnızca alternatif bir sistem olmaktan çıkıp geleneksel ekonomiye ciddi şekilde entegre olduğunu gösteren güçlü bir sinyal olarak yorumlanıyor.
CoinMarketCap verilerine göre, Tether(USDT) ve USD Coin(USDC) gibi önde gelen sabit coin’lerin toplam dolaşımdaki arzı, bu devasa seviyelere ulaşarak ABD'nin parasal bazının yaklaşık %4,29’una denk gelen bir değer ortaya koydu. Kıyaslama yapmak gerekirse, aynı dönemde ABD'nin düzeltilmiş parasal tabanı yaklaşık 5,7 trilyon dolardı. Bu gelişme, kripto varlıkların yalnızca ‘spekülatif araçlar’ olmanın ötesine geçip, ekonomi içinde *bağımsız bir değer saklama aracı* olarak yeniden tanımlandığını gösteriyor.
Blokzincir uzmanı Andreas Antonopoulos, daha önce katıldığı bir podcast yayınında bu durumu “finansal altyapının tersine dönüşü” şeklinde yorumlamıştı. Antonopoulos, *"Gelecekte geleneksel finans değil, blokzincir altyapısı standart olacak."* diyerek dikkat çekici bir öngörüde bulunmuştu. Gerçekten de, sabit coin piyasası son 11 yıl içinde sıfırdan trilyon dolarlık seviyelere ulaşarak bu paradigma değişimini adım adım gerçeğe dönüştürdü.
Sabit coin’lerin bu denli önem kazanmasının arkasında ise yapısal özellikleri yer alıyor. Bu token’lar, genellikle 1:1 oranında banka mevduatı ya da nakit benzeri varlıklarla destekleniyor. Şirketler, gerçek USD ile destekledikleri bu varlıkları blokzincir üzerinden kolayca transfer edilebilir hale getiriyor. Bu sayede yatırımcılar, yüksek volatiliteye sahip kripto varlıklarını satarken dolar bazlı stabil bir varlığa geçiş yapabiliyor. Bu durum, sabit coin’leri ‘değer saklama’ aracı olarak konumlandırıyor ve katılımcıların işlem davranışlarını daha öngörülebilir hale getiriyor.
Aynı zamanda sabit coin’ler, kripto tabanlı merkeziyetsiz finans (DeFi) sistemlerinin temel yapı taşını oluşturuyor. Bunlar, dijital varlıklar ile geleneksel dolar dünyası arasında bir ‘köprü’ görevi görüyor. Pek çok yatırımcı, sabit coin kullanarak altcoin alım-satımı gerçekleştiriyor; ardından tekrar sabit coin’e dönüş yaparak dolara çevrilebilen bir pozisyon elde etmiş oluyor.
Bu gelişmelere paralel olarak izlenen kamu politikaları da sabit coin’lerin yükselişini destekliyor. Temmuz ayında Başkan Trump’ın imzaladığı ‘GENIUS Yasası’, bu varlıklarla ilgili yasal netlik sağladı. Buna göre, sabit coin ihraççılarının rezervlerini %100 oranında nakit veya nakit benzeri varlıklarla desteklemesi zorunlu hale getirildi. Bu yasa, düzenleme belirsizliğini giderirken, blokzincir sektörüne yönelik genel güveni de artırdı.
Uzmanlar, sabit coin arzındaki hızlı artışın sadece *kripto varlık işlemleri için bir ödeme yöntemi* olduğunu değil; aynı zamanda blokzincirin geleneksel finans sistemine entegre oluşunun da bir göstergesi olduğunu vurguluyor. Henüz ABD vatandaşlarının çoğunluğu kripto varlık sahibi olmasa da, Trump’ın yeniden seçilmesinden sonra uygulanan regülasyon gevşemeleri ve kurumsal yatırımcı ilgisinin artışı, piyasada yeni bir dönemin başladığını işaret ediyor.
Özellikle Blackstone gibi Wall Street devlerinin Bitcoin(BTC) ve Ethereum(ETH) yatırımlarını artırdığı bu dönemde, sabit coin’lere olan talebin hızla büyümesi, kripto piyasasının büyüme potansiyelini gösteren güçlü bir ‘öncü gösterge’ olarak değerlendiriliyor. Şu anda sabit coin’lerin toplam piyasa içindeki sahiplik oranı düşük görünse de, sessiz ama istikrarlı bu ilerleme, önümüzdeki yıllarda büyük çaplı bir dönüşümün habercisi olabilir.
Sonuç olarak, sabit coin’ler yalnızca yardımcı bir enstrüman değil; aksine **küresel finans altyapısının dijital dönüşümünde kilit rol oynayan bir yapı taşı** haline geldi. Bugün bu varlıklar aracılığıyla atılan adımlar, yakın gelecekte ‘nakit para’ kavramının dahi yeniden tanımlanmasına yol açabilir.
Yorum 0