Küresel finans varlıklarında nesiller arası büyük bir geçiş süreci hız kazanırken, önümüzdeki 20 yıl içinde Y kuşağı ve Z kuşağının devralacağı toplam varlık miktarının yaklaşık *83 trilyon dolar* (yaklaşık 11 kentilyon 5.370 trilyon Kore wonu) olacağı öngörülüyor. Bu servetin en az *4 trilyon dolarlık* kısmının ise 2030’a kadar doğrudan blok zinciri üzerinde ‘*token*’ hale gelebileceği ileri sürülüyor. Ancak burada asıl önemli olan rakamdan ziyade, *sermayenin hangi yöne akacağı*.
Geleneksel servet sahibi nesillerin aile ofisleri genellikle emlak, enerji veya ticaret gibi klasik varlık sınıflarına dayanıyor. Ancak *yeni nesil* ileriye dönük çok daha farklı taleplerle geliyor. Onların odağında dijital varlıklar, token hale getirilmiş yatırım sepetleri ve dijital öncelikli finans merkezleri var. Varlık yöneticileri için durum oldukça net: *Tokenizasyon sürecine ayak uydurmak* ve yeni sermaye akışına göre hareket etmek ya da bu sermayenin daha esnek ortaklar aramasına göz yummak.
Tokenizasyon bu servet geçişinde kilit öneme sahip. Alışılmış varlık şekillerini koruyarak bunları blok zinciri altyapısına entegre etmeye olanak tanıyan bu teknoloji, sermayenin hareket hızını şimdiye dek görülmemiş seviyelere çıkartıyor. Daha önce yıllar süren mülkiyet devirleri artık sadece birkaç gün içinde tamamlanabiliyor. Bu, yeni nesil mirasçılar için olağan kabul edilen bir hız. *Tokenizasyon* sayesinde kripto paralar birer ‘şans oyunu’ yerine, güvene dayalı varlıklara likidite kazandıran bir tür ‘yükseltilmiş’ yatırım aracına dönüşüyor.
Gerçekte bu tokenizasyon hareketi dünya genelinde somut olarak ilerliyor. Örneğin, *Dubai Uluslararası Finans Merkezi (DIFC)* bünyesindeki aile ofislerinin yönettiği varlık tutarı yaklaşık *1,2 trilyon dolar* seviyesinde. Bu, dijital varlık dostu ortamlarda servetlerini test etme isteğini açıkça gösteriyor. Aynı zamanda, *token fonlar*, *dijital saklama çözümleri* ve portföylerin *on-chain dönüşümü* eş zamanlı olarak gerçekleşiyor.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, 2025’e kadar 12.000’den fazla ‘yüksek net değerli bireyi’ ülkeye çekmeyi hedefliyor. Bu varlıklı kitleler, tokenizasyon sistemlerinin gelişmiş olduğu küresel finans merkezlerine geçiş yapmayı tercih ediyor. Asya da benzer bir çizgide ilerliyor. Bazı Çin menşeli aile ofisleri kripto varlıkların portföy içindeki ağırlığını %5’e çıkarmayı planlarken, Güney Kore’deki üç ana kripto para borsasının işlem hacmi bu yıl %17 oranında arttı.
Bütün bu gelişmeler, *dijital sermayeye* önceden hazırlık yapan ülkeler ve firmaların küresel servet rekabetinde büyük bir avantaj kazanacağını gösteriyor. Ancak bu geçiş ani bir *Bitcoin(BTC)* yatırımıyla gerçekleşmeyecek. Bunun yerine, geleneksel yatırım ilkelerini koruyarak dijitalleştirilmiş portföylere aşamalı ve temkinli geçiş söz konusu olacak. Bu dönüşüm köprüsünü ilk kuran, muhtemelen yeni normları belirleyen isim olacak.
Ne var ki, dönüşümün yolu hem teknik hem de düzenleyici birçok engelle dolu. En büyüğü ise *regülasyon*. Örneğin *Birleşik Arap Emirlikleri(UAE)* içerisinde dahi federal, emirlik bazlı ve serbest bölge seviyelerinde çok katmanlı bir düzenleme yapısı var. Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler de eklendiğinde, sermaye farklı yollara dağılırken sınır ötesi işlemler yasalardan daha hızlı bir şekilde gerçeklerle karşılaşıyor.
Düzenleyici karmaşa Avrupa, ABD ve Asya’da da benzer biçimde yaşanıyor. Avrupa’da MiCA düzenlemesi yürürlükteyken, ABD’de GENIUS yasa tasarısı gündemde. Hong Kong ve Singapur ise sabit coin regülasyonlarına ağırlık veriyor. Bu ortamda aile ofislerinin en sık sorduğu soru şu: “*Hangi düzenleme güvenilir ve gelecekte de geçerli kalacak?*” Belirsizlik nedeniyle varlıklar çoğu zaman hareketsiz bekliyor.
Sorun sadece regülasyonla sınırlı değil. *Teknolojik altyapı* da halen ideal olmaktan uzak. Pek çok aile ofisi için *güvenilir custody çözümleri*, *anlık raporlama sistemleri* ve *token hale getirilmiş portföyleri yönetmeye hazır iç yönetmelikler* hâlâ eksik. Bu boşluklar, işlemleri geciktirip büyümeyi yavaşlatıyor ve kripto varlıkları stratejik bir yatırım yerine hâlâ deneysel bir yaklaşım gibi gösteriyor.
Unutulmaması gereken bir diğer konu da *kuşaklar arası anlayış farkı*. *Yeni nesil mirasçılar dijital varlık maruziyetini doğal bir gereklilik* olarak görürken, karar alma gücünü elinde bulunduran birçok yaşlı birey kripto paraları yüksek volatiliteye sahip ve henüz kanıtlanmamış bir araç diye tanımlayarak yatırım kapsamı dışında bırakıyor. Bu muhafazakâr yaklaşım tekrarlandıkça, genç servet sahipleri sessiz ama kararlı adımlarla yeni ortaklar aramaya başlıyor. Ve bu yönelim zamanla ‘genel eğilim’ halini alıyor.
Tüm bu zorluklara rağmen, *sermaye kendi yolunu bulur*. Bu akıntıya zamanında katılabilen portföy yöneticileri, bugünün dünyasında *‘token çağına uygun yönetici’* olarak konumlanma gücüne kavuşabilir.
Peki çözüm ne? Öncelikle, *regülasyonu entegre etmek* yerine *uygun birer araç gibi değerlendirmek* daha etkili olabilir. Örnek vermek gerekirse: token ihracı için Dubai’nin VARA’sı tercih edilirken, uyuşmazlık çözümü için Abu Dabi Küresel Piyasası, İslami uyum için Bahreyn tercih edilebilir. Aynı şekilde, Avrupa, ABD ve Hong Kong’un düzenlemeleri de duruma göre entegre edilebilir. Böylece değişken küresel düzenlemelerden etkilenmeyen esnek bir ‘regülasyon yığını’ kurulabilir.
Kuşaklar arası fikir ayrılığını çözmek için *yönetim yapısı tasarımı* da bir anahtar olabilir. Mirasçılara cüzdan tabanlı oy hakkı verilirken, eski nesle ‘veto hakkı’ tanınabilir. Kararlar da akıllı sözleşmelerle otomatik işlenebilir hale getirilirse, hız ve kontrol dengesi sağlanmış olur.
Sonuçta; custody yapıları, raporlama sistemleri ve risk kontrolleri oluşturulabilir şeyler. Eğer dijital varlık portföyü, geleneksel yatırımlar gibi güvenli ve yönetilebilir bir sistem içerisinde sunulursa, ret gerekçeleri hızla ortadan kalkar. Bu yeni yöntemi ilk benimseyen varlık yöneticileri ise *dijital raylar üzerinde ilerleyen trilyon dolarlık servet akışını* yakalamaya en yakın olanlar olacak.
Yorum 0