Kripto para sektörü, başlangıçta devlet merkezli para sistemlerinden uzaklaşmayı amaçlayan Bitcoin(BTC) felsefesiyle doğdu. Ancak bugün bu sektör, ‘merkezsizlik’ gibi temel değerlerini kaybederek *devlet müdahaleleri* ve *performans odaklı blokzincir mimarisi* gibi çift taraflı bir tehditle karşı karşıya. Trump’ın yeniden başkanlığa adaylığıyla birlikte kripto paralar siyasi gündeme yeniden girerken, bu gelişmeler Bitcoin’in kimliğini ve geleceğini tekrar değerlendirmeye zorluyor.
Ethereum(ETH) ve Solana(SOL) gibi katman-1 ağları, sınırsız ölçeklenebilirlik ve yüksek işlem gücüyle ön plana çıkarken, bir zamanlar ön planda olan ‘değiştirilemezlik’ ve ‘güvene dayalı tarafsızlık’ gibi ilkeler ikinci plana itildi. Bitcoin’in toplam arzı 21 milyon adetle sınırlandırılmış durumda ve yarılanma sistemi sayesinde öngörülebilir bir para politikası sürdürüyor. Bu durum, onu devlet kontrollü para basımına ve enflasyon riskine karşı *güvenilir bir varlık* haline getiriyor.
Diğer yandan, Ethereum’daki gas ücretleri ve staking ödülleri gibi güncellemeler ağırlıklı olarak yönetişim mekanizmalarıyla şekillendiriliyor ve bu durum her zaman tüm ETH sahiplerinin yararına sonuçlanmayabiliyor. Solana ise hıza ve işlem kapasitesine öncelik verirken *merkezsizlik seviyesinden* taviz veriyor. Bu nedenle bu ağlar, *devlet sansürü* veya *büyük sermaye gruplarının* etkisine karşı daha savunmasız hale geliyor.
Gerçekten de geçtiğimiz Mart itibarıyla Coinbase, 3,84 milyon ETH’yi (yaklaşık 747,8 milyar ₩) 120.000 doğrulayıcı aracılığıyla stake etmişti. Bu rakam, toplam stake edilen ETH'nin %11,42’sine denk geliyor. Bu gibi durumlarda, birkaç merkezi yapının ağın temel düğümlerini ele geçirmesi halinde, ağırlık verilen *dağıtıklık ve özerklik* ilkeleri sorgulanır hale geliyor. Bu durum, kripto paraların savunduğu ‘aracısız finans’ anlayışıyla büyük bir tezat oluşturuyor.
Bu yapısal yoğunlaşmanın yalnızca teknik bir konu olmadığı da açık. Girişim sermayesi yatırımları da kripto sektörünün özünde barındırdığı değerleri aşındıran bir rol oynuyor. Başlangıçta herkesin katılabildiği açık finans sistemi hedeflenmişken, zamanla *girişim yatırımcılarının* token arzı, yönetim kurulu gücü ve ürün geliştirme takvimine müdahale ederek yeniden ‘çıkar grubu’ temelli bir yapı inşa ettiğini görüyoruz.
*Finansal bağımsızlık* ve *sansür direnci* sağlamak için merkezsizlik sadece tercih değil, zorunluluk. Bitcoin’in asıl gücü akıllı sözleşmelerde ya da hızda değil; değiştirilmesi imkânsız bir yapıya dayalı tarafsızlık ve güvenilirlik ilkesinde yatıyor. Bugünkü kripto sektörü yalnızca *girişim sermayesi* ya da *devlet onayı* gibi trendlere odaklanırsa, geleneksel finans sistemindeki problemleri yeniden üretmekten kurtulamaz.
Artık kriptonun özüne dönme zamanı geldi. Satoshi Nakamoto’nun hayalini kurduğu ‘sansürlenemez para ve koşulsuz dağıtık finans’ vizyonunu yeniden canlandırmak, kripto sektörünün tekrar *yenilik* ve *özgürlük* odağına yerleşebilmesi için tek yol gibi görünüyor.
Yorum 0