Kripto paranın temel vaadi *finansal özgürlük* olsa da, en zayıf noktası tartışmasız şekilde *güvenlik* olarak öne çıkıyor. Sektörde birçok aktör, yüksek teknoloji ve merkeziyetsiz yapılarla övünse de, insani hataları hedef alan dolandırıcılıklar ve hacker saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Üstelik yaşanan güvenlik açıklarının sadece kullanıcı hatasından kaynaklanmadığı, yapısal tasarım eksikliklerinden kaynaklandığı yönündeki görüşler her geçen gün daha fazla kabul görüyor.
2025 yılı 21 Şubat’ta, dünyaca bilinen Kuzey Kore bağlantılı hacker grubu Lazarus, Bybit’ten yaklaşık 1,46 milyar dolar değerinde kripto para çaldı. Hacker grubu, soğuk cüzdanlara erişimi olan çalışanlara gönderdiği sahte e-postalar (phishing) aracılığıyla kimlik bilgilerini ele geçirdi. Sonrasında çoklu imza (multisig) cüzdan sözleşmesini zararlı bir yazılımla değiştirerek Bybit’in sistemini manipüle etti ve 499 bin Ethereum(ETH)’u kontrolünde olan başka bir cüzdana aktardı. Bu olay, yalnızca bir çalışanın dikkatsizliği değil, insani zaafları telafi edemeyen bir *tasarım hatası* olarak değerlendiriliyor.
Ancak bununla da kalmadı. Lazarus grubu, çaldığı varlıkları yalnızca 10 gün içinde merkeziyetsiz borsa THORChain üzerinden izlerini kaybettirerek sisteme geri soktu. O dönemde THORChain, haftalık yaklaşık 4,66 milyar dolarlık işlem hacmiyle faaliyet gösterdi ancak içerideki hiçbir güvenlik sistemi bu işlemi engelleyemedi. Hatta bazı yorumlara göre, sistem yalnızca işlem ücretleri toplayarak bu *kara para aklama sürecine katkı sundu*.
Benzer şekilde sıradan kullanıcılar da riskten kurtulabilmiş değil. 2025 Ocak ayına kadar yapılan analizler, Coinbase kullanıcılarının yılda en az 300 milyon dolarlık kaybı *sosyal mühendislik* saldırıları sebebiyle yaşadığını ortaya koydu. Tanınmış veri analizcileri ZachXBT ve Tanuki42, Coinbase’in API anahtarları ve kimlik doğrulama sistemlerindeki temel zayıflıkları çözmemesini sert bir dille eleştirdi. Müşteri hizmetlerinin yetersizliği ve çalıntı adresleri bildirme mekanizmasının eksikliği de dolandırıcıların izini sürmeyi daha da zorlaştırıyor.
Tüm bunlar münferit olaylar değil; kripto dünyasında köklü ve sistematik bir eksikliğe işaret ediyor. ABD Federal Soruşturma Bürosu(FBI), 2023 yılı boyunca 5,6 milyar dolarlık kripto dolandırıcılığı bildirildiğini açıkladı. Bunun büyük bir bölümü sosyal mühendislik yöntemleriyle gerçekleşti. Dünya genelinde 600 milyondan fazla kişinin kripto para kullandığı düşünüldüğünde, 2024 yılı itibarıyla toplam zarar tahminleri 6 ila 15 milyar dolar arasında değişiyor.
Bu tür *güvenlik açıkları*, global çapta kripto benimsenmesinin önündeki en büyük engellerden biri hâline geliyor. 2024 yılına ait bir uluslararası ankete göre, katılımcıların %37’si “tam anlamıyla kripto benimsemeyi” güvenlik endişeleri nedeniyle reddettiğini söylüyor. Buna karşın sektör; meme coin çılgınlıklarına, yüksek riskli işlemlerin pazarlanmasına ve startup kârlılığına odaklanmayı sürdürüyor. Kullanıcı güvenliği arka planda kalmaya devam ediyor.
Durum, sektörün önde gelen isimleri için bile farklı değil. 2024 Ocak ayında, Ripple'ın kurucu ortağı Chris Larsen, parolalarını bir çevrim içi şifre yöneticisinde tuttuğu için tam 283 milyon Ripple(XRP)’yi kaybetti. DeFiance Capital kurucusu Arthur_0x, sahte bir PDF belgesi açtıktan sonra 1,6 milyon dolar değerinde NFT ve kripto varlığını kaybetti. *‘Güvenlik uzmanı’ olarak görülen figürler bile* bu tür saldırılardan korunamıyorsa, sıradan bir kullanıcının kendi varlığını tek başına koruyabilmesi gerçekçi görünmüyor.
Sonuç olarak, kripto alanında sıkça vurgulanan *‘kod yasadır’* anlayışı, gerçek dünyada bir tür *sorumluluktan kaçış* bahanesine dönüşüyor. Girişimciler, kullanıcı hatalarını kişisel sorumluluk olarak değerlendirip “anahtarınızı soğuk cüzdanda saklayın”, “işlem adresini dikkatle kontrol edin” gibi önerilerle yetiniyor. Ancak insan doğası; yorgunluk, stres, acelecilik gibi faktörlere karşı savunmasızdır. Bu nedenle geleneksel bankacılık sistemleri, asırlardır güvenlik altyapılarına yatırım yapmıştır. Kripto para sektörü de bu dersleri bir an önce benimsemek zorunda.
Buna rağmen, bazı kurucular teknolojik ütopyaları anlatmaya devam ediyor. Vitalik Buterin politika katılımını savunarak uzun bir teknik iyimserlik bildirisi yayınlarken, Justin Sun bir muza bağlı sanat eserine tam 6,2 milyon dolar ödemekte sakınca görmüyor. Ancak aynı zamanda kullanıcı, yalnızca bir hatayla bütün servetini kaybedebileceği bir sistemin içinde bırakılıyor.
Gerçekten gelişmiş bir teknoloji sisteminin, kullanıcıyı geri dönülemez maddi kayıplardan koruyabiliyor olması gerekir. Aksi hâlde bu bir yenilik değil, yalnızca denemedir; faturasını ödeyen de kullanıcı olur. Sektör, bu durumu görmezden gelmeye devam ederse son sözü *düzenleyici kurumlar* söyleyecek. O gün geldiğinde *kişisel sorumluluk* gibi ideallerin, lisans iptali ve platform kapatmaları karşısında pek de değeri kalmayacak.
Şimdi karar verme zamanı. Kripto endüstrisi ya kullanıcıyı koruyan çözümleri geliştirerek verdiği büyük sözü yerine getirecek, ya da bir zamanların “finansal devrim”i olarak övülen sistem, sert regülasyonlarla tarihten silinecek. Ve bu dönüşüm, düşündüğümüzden çok daha yakında olabilir.
Yorum 0