Blokzincir ağlarının ne kadar ‘dağıtık’ yapıda olduğunu objektif şekilde ölçmeye yönelik çabalar uzun süredir devam ediyor. Ancak bu karmaşık yapıları sayısal veriye dönüştürmeyi başaran göstergelerin sayısı fazla değil. Bu alanda öne çıkan göstergelerden biri ise *Nakamoto katsayısı*. Bu ölçüm aracı, bir blokzincir ağındaki kontrolün hangi oranda dağıldığını değerlendirmek için kullanılıyor. Yani bir ağı 'ele geçirmek' için kaç bağımsız katılımcının iş birliği yapması gerektiğini gösteriyor. Sayı yükseldikçe, ağın *merkezsizlik* seviyesi yüksek ve dolayısıyla daha *güvenilir* olarak yorumlanabiliyor.
Nakamoto katsayısı ilk kez 2017’de, o dönem Coinbase’in CTO’su olan Balaji Srinivasan tarafından önerildi. Adını, Bitcoin(BTC)’in kurucusu olarak bilinen Satoshi Nakamoto’dan alıyor. Bu katsayı, ağ üzerindeki en etkili katılımcıların—örneğin büyük madenciler, doğrulayıcılar veya düğüm operatörleri—sisteme olan etkilerini ölçüyor. Örneğin bir blokzincirin Nakamoto katsayısı 3 ise, sistem üzerinde etki yaratabilmek için en az üç bağımsız grup arasında koordinasyon gereklidir. Bu da gücün sadece tek bir elde toplanmadığını ve sistemin daha dirençli olduğunu gösterir.
Katsayının hesaplanma yöntemi oldukça *anlaşılır*. İlk olarak, madencilik havuzları, doğrulayıcılar ve büyük cüzdanlar gibi ana paydaşların etki oranları analiz edilir. Ardından bunlar büyüklüklerine göre sıralanır ve üstten başlayarak yüzde 51’lik etki seviyesini geçmek için gereken grup sayısı hesaplanır. Örneğin, madencilik havuzu A %25, B %20 ve C %15 oranında paya sahipse, üçü birlikte toplam %60 kontrol sağladıkları için Nakamoto katsayısı 3 olur. Ancak Bitcoin’de, yalnızca iki büyük madencilik havuzunun toplamda %51’lik bir güce ulaşabildiği öne sürüldüğü için, bu sayı sadece 2 olarak hesaplanıyor; bu da *merkezileşme riski* açısından bir uyarı niteliğinde.
Her blokzincir ağı farklı fikir birliği mekanizmasına sahip olduğu için, ölçüm kriterleri de buna göre değişiyor. Bitcoin gibi iş kanıtı (Proof of Work - PoW) sistemlerinde madencilik gücü yani *hash rate* esas alınırken, Ethereum(ETH) ya da Polkadot gibi hisse kanıtı (Proof of Stake - PoS) tabanlı ağlarda doğrulayıcıların sahip olduğu *token oranları* dikkate alınıyor. Özellikle Polkadot, Nominated Proof of Stake (NPoS) modeli ile doğrulayıcı rollerin yaygın şekilde dağılmasını teşvik ediyor ve bu sayede Nakamoto katsayısı açısından daha *yüksek merkezsizlik* seviyelerine ulaşabiliyor.
Bununla birlikte, Nakamoto katsayısının tek başına blokzincirin merkezsizlik seviyesini tam olarak yansıtamayacağı da uzmanlarca vurgulanıyor. Çünkü bu değer, yalnızca belirli bir anın fotoğrafını çeken *statik* bir ölçü. Zaman içinde katılımcı yapısı veya token dağılımı değişirse, bu sayı da anlamını yitirebilir. Ayrıca katsayı yalnızca sınırlı bir ağ bileşenini—örneğin doğrulayıcıları veya madencileri—ölçtüğü için; düğümlerin coğrafi dağılımı, istemci yazılım çeşitliliği veya token sahipliğindeki yoğunlaşma gibi *kritik faktörleri* hesaba katmaz.
Ek olarak, merkezsizlik düzeyi sadece teknik etkenlerle değil, dışsal faktörlerle de şekilleniyor. Bazı ülkelerde uygulanan madencilik veya node işletme yasakları, ağın ani şekilde merkezileşmesine yol açabiliyor. Teknolojik gelişmeler ya da piyasa yapısındaki değişimler de bu katsayının değerini etkileyebiliyor. Bu nedenle, Nakamoto katsayısı yalnız başına değil, diğer kantitatif ve kalitatif analizlerle birlikte değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak Nakamoto katsayısı, blokzincir ağlarının ne kadar *merkezsiz* olduğunu sayısal olarak ifade etme çabaları içinde *en çok başvurulan* araçlardan biri. Ancak bu değerin tek başına yeterli bir kriter olmadığı unutulmamalı. Blokzincirin yönetişimi ve güvenliği konusunda daha doğru bir değerlendirme yapmak için, bunu başka veri ve gözlemlerle *birlikte yorumlamak* büyük önem taşıyor.
Yorum 0