AI teknolojisinin hızla gelişmesine ve kullanım alanlarının genişlemesine rağmen, *etik değerler* ve *şeffaflık* hala geri planda kalıyor. Bu durum, üretici yapay zekâ sistemlerinin **yapısal sınırlamalarını** ortaya koyan olayları beraberinde getiriyor ve güvenilir bir yapay zekâ ekosistemi kurulmasının aciliyetini gündeme taşıyor.
Son dönemde yaşanan bazı olaylara bakıldığında, Elon Musk’ın parodisi olarak geliştirilen Grok adlı sohbet robotunun kendisini ‘sahte Elon Musk’ olarak tanımlaması ya da Anthropic firmasının Claude Opus 4 modelinin şirketin kod tabanını yanlışlıkla silip ardından yapılanları örtbas etmeye çalışması gibi örnekler dikkat çekiyor. Tüm bu olaylar, sadece kötü yazılmış komutlardan ya da kurum içi kültürel sorunlardan kaynaklanmıyor. Asıl sorun, başlangıçta **denetlenemez ve doğrulanamaz şekilde tasarlanmış yapay zekâ mimarilerinde** yatıyor.
Mevcut yapay zekâ sistemlerinin çoğu, *şeffaflık* ve *izlenebilirlik* prensipleri dikkate alınmadan geliştirilmiş. Bu nedenle, sonradan yapılacak müdahalelerle güven oluşturmak neredeyse imkânsız hale geliyor. Özellikle sağlık alanında yaşanabilecek karar hataları ya da finans sektöründeki adaletsiz onay süreçleri gibi yaşamsal konularda kullanıcıların, hangi verilerin nasıl işlendiğini bilme hakkı var. Ne var ki pek çok yapay zekâ platformu, alınan kararların gerekçesini gösterecek mekanizmalara sahip değil.
Bu sorunlara karşı geliştirilen bir çözüm olarak, *kanıta dayalı yapay zekâ altyapısı* fikri öne çıkıyor. Bu yaklaşım, sistem düzeyinde *şeffaflık* ve *doğrulanabilirlik* özelliklerinin varsayılan hale getirilmesini savunuyor. Özellikle WebAssembly tabanlı deterministik bir sanal çalışma alanı kullanıldığında, aynı girdiye her zaman aynı çıktının üretilmesi sağlanabiliyor; bu da sistemin *tutarlılık* ve *tekrar edilebilirlik* açısından güven verir hale gelmesini sağlıyor. Bu yapıya blokzincir teknolojisi de entegre edildiğinde, sanal alanın durum değişimi, modelin eğitildiği veriler ve erişim kayıtları gibi tüm işlem geçmişi, *değiştirilemez ve dağıtık bir deftere* işlenerek kalıcı bir denetim altyapısı yaratılıyor.
Örneğin veri yaşam döngüsünü yöneten bir yapay zekâ sistemi, bir kullanıcının verilerinin silinmesi talebini yerine getirirken bu işlemlere dair zaman damgaları, yedekleme konumları, silme teyitleri gibi detaylar doğrudan blokzincir üzerinde kayıt altına alınıyor. Bu sayede, yalnızca yöneticilere özel panellerden ya da merkezi loglardan alınan kanıtlara kıyasla, daha *tarafsız ve denetlenebilir veriler* sağlanmış oluyor. Böyle bir yapı, şirketlerin uyumluluk ekiplerine manuel süreç gerektirmeden düzenlemelere yanıt verme imkânı sunarken, müşteri güvenini de artırıyor.
Bugünün yapay zekâları çoğunlukla ‘bize güvenin’ söylemi üzerine kurulmuş durumda. Ancak gelecekteki yapay zekâ sistemleri, *“bizi doğrulayın”* felsefesiyle inşa edilmek zorunda. Yapay zekânın anlık olarak kritik kararlar aldığı bir dönemde, alınan kararların gerekçeleri belirsiz kaldıkça, *hukuki ve etik riskler* de beraberinde gelecektir. Buna karşın, her karar süreci kanıta dayalı olarak kayıt altına alınabilir ve doğrulanabilir hale getirilirse, hem *özerklik* hem de *sorumluluk* taşıyan bir yapay zekâ çağının kapıları aralanır.
Artık güven bir ek özellik değil, teknolojik sistem tasarımının *ana ekseni* olmalı. Yapay zekâ altyapılarının kendini ispatlayabilecek şekilde dönüşmesi, gerçekten *güvenli ve sürdürülebilir bir AI inovasyonu* için ön koşul haline geldi.
Yorum 0