Bitcoin(BTC) savunucularından Max Keiser, bu kez küresel finans sistemini hedef aldı. Keiser, şirketlerin Bitcoin üzerinden doları ‘yağmaladığını’ ve bunun sonucunda *küresel tahvil piyasasında bir çöküşün* kaçınılmaz olduğunu savundu. Ona göre Bitcoin yalnızca dijital bir varlık değil, aynı zamanda ABD dolarına karşı doğrudan bir ‘spekülatif saldırı’ aracı.
Keiser, bu stratejinin Michael Saylor gibi yatırımcılar sayesinde yaygınlaştığını belirtiyor. Özellikle düşük faiz ortamında ucuza dolar borçlanan şirketlerin, bu kaynakla büyük miktarda Bitcoin satın aldığını ve böylece önemli varlık birikimi sağladığını dile getirdi. MicroStrategy(MSTR), Saylor’ın liderliğinde bu yöntemle milyarlarca dolarlık Bitcoin portföyüne sahip oldu. Keiser’a göre bu tarz hamleler geleneksel finans sisteminin temellerini ciddi biçimde sarsıyor.
Bugünkü düşük faiz ortamı, merkez bankalarının uyguladığı niceliksel genişleme ve getiri eğrisi kontrolü politikalarıyla sürdürülebilir hale getiriliyor. Keiser, bu durumun aslında finans kurumlarını zarardan korumak için oluşturulmuş yapısal bir ayrıcalık olduğunu öne sürdü. Ona göre, gerçek varlık enflasyonu dikkate alındığında faiz oranlarının en az %15 olması gerekiyor. Ancak mevcut yapı bunu göz ardı ederek ucuz borçlanmayı mümkün kılıyor.
Bu şartlar altında şirketler, hızla değer kaybeden doları borçlanarak, arzı sınırlı olan Bitcoin gibi varlıklara yöneliyor. Bu durum tekrarlandıkça, güvenli liman olarak görülen tahvillere olan ilgi azalabilir ve piyasa faizleri sert şekilde yükselebilir. Keiser, bu gidişatın 10 yıllık ABD Hazine tahvili getirilerinin kısa sürede %50’den fazla artmasına neden olabileceğini dile getirerek, tahvil piyasasının artık geçersiz varsayımlar üzerine kurulu çalıştığını savundu: “Bu noktada çöküş yalnızca zaman meselesi.”
Keiser’ın tanımladığı ‘finansal son oyun’ oldukça dikkat çekici. Bitcoin’e yönelen sermaye, tahvil fiyatlarını çökertirken borçlanma maliyetlerini aniden artırabilir. Böylece mevcut finans mekanizması neredeyse durma noktasına gelir. Ardından ABD doları anlamlı bir para birimi olmaktan çıkar ve dolar destekli stablecoin’ler dahi yalnızca referans noktası olarak varlığını sürdürür; merkez bankası ya da devlet güvencesiyle değil.
Öte yandan, yüklü miktarda Bitcoin tutan büyük şirketler bu kargaşayı avantaja çevirebilir. Keiser, bu süreci “yeni dönemin demir bankalarının doğuşu” şeklinde tanımlarken, Saylor’ı da ironik biçimde “Iron Mike” olarak andı.
Keiser’ın açıklamaları bazılarına iddialı ya da abartılı gelebilir. Ancak bu yorumları, faiz politikaları, enflasyon ve kurumsal varlık stratejileri gibi alanlarda mevcut finans sistemine yönelik ciddi sorgulamaları gündeme taşıdığı için sektörde dikkat çekiyor. Bitcoin’in gerçekten sistemsel bir dönüşüm aracı olup olmayacağıysa zamanla şekillenecek gibi görünüyor.
Yorum 0