2026 yılında, dünya genelindeki finans piyasaları yaklaşık *3.300 trilyon won* (yaklaşık *4.587 trilyon TL*) tutarındaki devasa borç vadesiyle karşı karşıya kalacak. Bu durum, özellikle büyük ekonomilere sahip gelişmiş ülkelerde ciddi bir ‘*yeniden finansman bariyeri*’ oluşturulacağı anlamına geliyor. Uzmanlara göre, *yüksek faiz ortamı* devam ettikçe bu durum piyasadaki *likiditeyi azaltabilir* ve *riskli varlıklarda genel bir geri çekilmeye* yol açabilir. Kripto paralar, özellikle Bitcoin(BTC), bu makroekonomik değişimden muaf değil.
Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre, 2024 yılı ilk çeyrek itibarıyla küresel toplam borç *315 trilyon dolar* (yaklaşık *437,8 trilyon TL*) seviyesine ulaştı. Ortalama vade süresinin 7 yıl olduğu göz önüne alındığında, her yıl yaklaşık *50 trilyon dolarlık* (yaklaşık *695 trilyon TL*) borcun yenilenmesi gerekiyor. Özellikle 2026 yılında gelişmiş ülkelerin yıllık borç yenileme ihtiyacı %20 civarında artarak *33 trilyon doları* (yaklaşık *459 trilyon TL*) aşacak. Bu miktar, bu ülkelerin yıllık sermaye harcamalarının neredeyse üç katına eşit.
Bu kadar yüksek tutarlı borçların şu anki gibi yüksek faizli bir ortamda yeniden fonlanması gerekiyor olması ciddi bir sorun yaratıyor. Özellikle kamu maliyesi zayıf olan ülkeler ya da düşük kredi notuna sahip şirketler için durum daha da ağır. Bu tabloda, *sermaye piyasasında likidite daralması* yaşanabileceği gibi, *hisse senetleri*, *yüksek getirili tahviller*, *gelişmekte olan ülke borçları* ve doğal olarak kripto paralar gibi *yüksek riskli varlıklara yatırım akışları azalabilir*. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) bu sonbaharda faiz indirimine gitmesi beklense de, 2010-2021 dönemindeki gibi ucuz fonlama koşullarının geri gelmesi olası görünmüyor.
Bitcoin ekosistemi de bu geleneksel finans çevriminden bağımsız değil. Halihazırda *Bitcoin arzının %95’i* kazılmış durumda ve *şirketlerin elindeki BTC miktarı 1 milyon adeti* aşmışken, artık Bitcoin de *küresel likidite hareketlerinden ve düzenleyici politikaların yönünden doğrudan etkilenebilen bir varlık* olarak görülüyor. Geçmişte 4 yıllık yarılanma döngüsüyle şekillenen fiyat hareketleri ise artık yeterli bir öngörü aracı olmayabilir.
Nitekim 2026 yılı, Bitcoin'in mevcut döngüsünde ‘ayı piyasası’ dönemine denk geliyor. Eğer *küresel likidite gözle görülür şekilde artmazsa*, bu dönemdeki *likidite sıkışıklığı Bitcoin üzerinde aşağı yönlü baskı* oluşturabilir. Financial Times, küresel finans sisteminin istikrarlı kalabilmesi için her yıl *%8 ila %10 arasında likidite artışı* gerektiğini vurguluyor.
Kısa vadede ise artan likidite bir nebze rahatlatıcı. 2025 Haziran itibarıyla, ABD, Avrupa Birliği, Japonya ve Çin gibi başlıca dört merkez bankasının geniş tanımlı para arzı (M2), yıllık bazda *%7 artışla 95 trilyon dolar* (yaklaşık *1.322 trilyon TL*) seviyesine ulaştı. Ekonomist Michael Howell’ın parasal genişleme için geliştirdiği göstergeye göre ise, küresel genişletilmiş likidite (nakit ve kısa vadeli borç dahil) 2025 yılı ikinci çeyreğinde *182,8 trilyon dolar* (yaklaşık *2.537 trilyon TL*) ile çıkışını sürdürdü. Ancak bu göstergenin 2025 sonuna doğru zirve yapıp gerilemeye başlaması olasılığı da değerlendiriliyor.
Tarihî olarak, *likiditenin zirveye ulaşmasının ardından piyasa oynaklığının arttığı* ve *riskli varlıkların satılmaya başlandığı* pek çok dönem yaşandı. Bu tür şartlarda, fonlama zorlaşırken *kısa vadeli faizlerin ani yükselişi* gibi uyarı işaretleri görülebiliyor. Sonuç olarak, *likidite döngülerini yakından takip etmek ve anlamak* artık kripto para yatırımlarında da hayati önem taşıyor. Gelinen noktada Bitcoin, artık geleneksel finans piyasalarından tamamen ayrışmış bir ‘alternatif varlık’ değil, *likiditeye duyarlı bir varlık* olarak yeniden tanımlanıyor.
Yorum 0