DeFi ekosistemi, sürdürülebilir bir model bulmakta zorlanarak ciddi kısıtlamalarla karşı karşıya. Mevcut kazanç modelleri, enflasyonist token basımına dayanıyor ve bu, kısa vadede likidite sağlarken uzun vadeli değer üretmede başarısız oluyor.
Şu anda DeFi protokolleri, yüksek yıllık faiz oranları(APY) sunarak likidite çekmeye çalışıyor. Ancak bu yöntem, ağırlıklı olarak ‘kısa vadeli yatırımcıları’ cezbediyor ve likidite teşvikleri azaldığında ani sermaye çıkışlarına neden oluyor. Son birkaç DeFi döngüsü içinde bu sorun daha belirgin hale geldi ve protokoller sürekli yeni kullanıcı çekme zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı.
Bu döngüden çıkış yolu olarak ‘protokolün sahip olduğu likidite(Protocol-Owned Liquidity, POL)’ modeli öneriliyor. Bu modelde, protokoller doğrudan likiditeyi yöneterek daha sağlam bir varlık temeli oluşturuyor. Böylece dışarıdan gelen kısa vadeli likidite sağlayıcılarına bağımlılık azalıyor ve protokoller sürekli gelir yaratabilen yapılar haline geliyor. Bu yaklaşım, piyasa durgunluğu dönemlerinde sermaye çıkışlarını en aza indirebilir ve daha istikrarlı bir ekosistem sunabilir.
Buna ek olarak, zincirler arası köprülenen varlıklardan gelir elde edilmesi de potansiyel bir çözüm olarak görülüyor. Farklı blokzincirleri arasında ekonomik değer yaratmayı hedefleyen bu yöntem, atıl durumda bekleyen likiditenin daha verimli kullanılmasına olanak tanıyor.
DeFi’nin geleceği, ‘gerçek kazanç(real yield)’ üreten modeller geliştirmeye bağlı. Kalıcı bir büyüme sağlamak ve finans dünyasında daha belirgin bir yer edinmek için protokollerin, gerçek işlem ücretleri ve ekonomik faaliyetlerden kaynaklanan gelirleri temel alan sürdürülebilir kazanç modellere yönelmesi gerekiyor. Kısa vadeli ödül sistemlerinden uzaklaşılarak daha güvenilir bir ekonomik yapı oluşturulursa, DeFi ana akım finansın ayrılmaz bir parçası haline gelebilir.
Yorum 0