Kurumsal yatırımcılar, son dönemde hızla büyüyen merkeziyetsiz finans (DeFi) alanını yakından takip ediyor. Uzmanlara göre, bu yatırımcıların on-chain finansal sistemlere yönelmesi için *güvenlik* ve *düzenleyici uyumluluk* konularında güçlü altyapıya sahip platformların oluşturulması kritik önem taşıyor. DeFi ekosisteminin geleneksel finans kaynaklarını çekebilmesi için kullanıcı güvenini kazanması ve sağlam bir teknik temel sunması gerektiği belirtiliyor.
Önde gelen yatırım bankalarından Goldman Sachs(GS), hâlihazırda tahvil ihraçları ve getirili tarım (yield farming) gibi birkaç on-chain denemeyi sürdürüyor. Öte yandan Visa, 2021’den bu yana toplamda 1 milyar doların (yaklaşık 29 trilyon TL) üzerinde kripto para işlemi gerçekleştirdi ve şimdi sınır ötesi ödemeler için test sürecine geçti. PwC’nin verilerine göre, özellikle hedge fonlar başta olmak üzere kurumsal yatırımcıların DeFi benimseme oranı 2020’de %10 iken son dönemde %47’ye kadar yükseldi. Bu oranın 2025’te %65’e ulaşması bekleniyor.
Buna karşın, güvenlik ve entegrasyon konusundaki çekinceler birçok yatırımcının bekle-gör pozisyonunu korumasına yol açıyor. Son olarak Bybit borsasında yaşanan siber saldırıda yaklaşık 1.4 milyar dolarlık (yaklaşık 40 trilyon TL) varlık kaybedildi. Uzmanlar, bu tür vakaların DeFi'nin karmaşık yapılarından –örneğin çoklu imza cüzdanları ve kör imzalama protokolleri– kaynaklanan sistem risklerini ortaya koyduğunu belirtiyor. Bu durum, *kullanıcı deneyimi* ve *güvenlik protokolleri* alanında iyileştirme ihtiyacını tekrar gündeme taşıdı.
Ayrıca, akıllı sözleşmelerdeki açıklar ya da doğrulayıcı hataları, büyük montanlı staking'e engel olan ciddi faktörler arasında yer alıyor. Kullanıcı arayüzlerinin teknik yeterliliği de çoğu yatırımcı için erişilebilir olmaktan uzak; aracısız kullanımda karşılaşılan zorluklar da ayrı bir bariyer.
Bu noktada, DeFi’nin ilerleyebilmesi için *tokenleştirilmiş varlıklar* piyasasının gelişimi önemli bir dönemeç olarak görülüyor. Forbes’un tahminlerine göre, dünya genelindeki fiziksel varlıkların blokzincir üzerindeki dijitalleştirilmesi 2030 yılına kadar 16 trilyon dolarlık değere ulaşabilir. Ancak bu tarz bir genişleme, düzenleyici çerçevelere uyum ve etkin güvenliği sağlama koşulu olmadan gerçekleşemeyecek.
Özellikle blokzincirin izin gerektirmeyen doğasını korurken, kullanıcı tanımlı işlemleri destekleyecek bir yapı düşünülüyor. Gerçek zamanlı işlem taraması, risk analizi ve cüzdan takibi gibi araçlarla *kara para aklamayı önleme (AML)* standartlarına uygun sistemler kurulması, kurumsal yatırımcıların katılımı açısından ‘olmazsa olmaz’ olarak değerlendiriliyor.
Bu bağlamda yeni bir teknik yaklaşım olan ‘niyet bazlı mimari (intent-based architecture)’ dikkat çekiyor. Bu yapı, kullanıcının amacını önceden belirleyip, yalnızca belirlenen şartlar sağlandığında işlemi otomatik olarak gerçekleştiren bir mekanizma sunuyor. Böylece MEV (miner extractable value) saldırıları ve izinsiz işlem riskleri gibi DeFi'nin kronik sorunlarına çözüm sağlayabiliyor. Ayrıca, bu mimari sayesinde ‘temiz cüzdanlarla’ işlem yapma veya sadece belirli emirlerin sistem içinde geçerli olması gibi regülasyon dostu çözümler de mümkün hale geliyor.
Ancak bu yaklaşımın başarıya ulaşması, off-chain emir eşleştirme süreci ile on-chain şeffaf işlem kaydının *nasıl birleştirileceği* meselesini iyi çözüp çözemeyeceğine bağlı. Şayet platformlar bu yapıyı benimseyip daha basit ve güvenli bir kullanım deneyimi sağlayabilirse, kurumsal yatırımcıların DeFi alanına yönelimi ciddi şekilde hızlanabilir.
Tam tersi durumda ise, teknoloji adaptasyonunun yavaş kalması rekabet gücü kaybına yol açabilir. JP Morgan ve Citigroup’un gerçekleştirdiği ilk tokenleştirme denemelerinde görüldüğü gibi, geleneksel finans kurumları on-chain altyapıya geçişte hız kazanmış durumda. 2026 yılına doğru teknolojik fark ve düzenleyici riskler yeni katılımcıları dezavantajlı konuma getirebilir.
Sonuç olarak, düzenleyiciler, politika yapıcılar, geliştiriciler ve kurumsal yatırımcıların birlikte *net standart ve çerçeveler* oluşturması büyük önem taşıyor. DeFi platformlarının da bu standartlara uygun biçimde *güvenlik, regülasyon uyumu ve kullanıcı deneyimi* alanlarında geleneksel finansla örtüşen sistemler geliştirmesi gerekiyor. Böylece merkeziyetsizlik ilkesinden ödün vermeden klasik finansla dijital varlıklar arasında dengeli ve sürdürülebilir bir entegrasyon mümkün olabilir.
Yorum 0