Kripto varlıklar ve NFT gibi dijital varlıkların fiziksel bir karşılıkları olmadan nasıl değer taşıyabildiği sorusu, günümüzde hâlâ pek çok kişinin kafasını karıştırıyor. Özellikle etkinliklerde veya konferanslarda birebir karşılaştığım en yaygın sorulardan biri bu. Bu tür varlıklar fiziksel dünyada somut bir gerçekliğe sahip olmasa da, *metaverse* ve *web3* gibi açık internet ortamlarında gittikçe artan bir öneme sahip olmaya başladılar.
Aslında tarihte de fiziksel olmayan varlıkların değer taşıdığı birçok örnek var ama biz genellikle bunu gözardı ediyoruz. Müzik, edebiyat ya da bilimsel teoriler gibi biçimsel olarak dokunulmaz olan ama korunabilen ve gelir yaratabilen eserler bunun en iyi örneği. Yaklaşık 300 yıl önce İngiltere'de kabul edilen ‘Anne Yasası (Statute of Anne)’, günümüzdeki fikri mülkiyet haklarının temelini attı. Bu yasa, yaratıcının haklarını ve finansal getirisini netleştirerek küresel bilgi ekonomisinin yapı taşlarını oluşturdu.
Bu yasa, yaratıcılarla dağıtımcı arasında bir ayrım yaparak yaratıcıya belli bir süre boyunca *telif hakkı* sundu. Böylece Avrupa’daki *Aydınlanma Çağı* ve *Bilimsel Devrim*’in önünü açtı. Jane Austen, Victor Hugo, Charles Dickens gibi büyük yazarların yanı sıra Voltaire, Rousseau, Adam Smith gibi düşünürler de bu dönemde bilgi ve kültür alanındaki ilerlemelere katkı sundular. Bilim dünyasında da Charles Darwin ve Marie Curie gibi isimlerin ürettiği bilgiler, insanlık tarihindeki dönüşüm noktalarını işaret etti.
Somut olmayan varlıkların sahipliği yalnızca bir fikirden ibaret değil; aynı zamanda ekonomik bağımsızlık ve toplumsal statü anlamına geliyor. Telif hakkıyla geliştirilen bu koruma mekanizması sayesinde yaratıcılar sadece yaşadıkları çağa değil, gelecek kuşaklara da ilham verebildi. Bu sistem, Amerika gibi farklı ülkelere yayılıp, küresel ölçekte inovasyonun yolunu açtı.
Çin’in geçirdiği dönüşüm de dikkat çekici. 1990’lı yıllarda fikri mülkiyet haklarının ihlalinde öne çıkan ülkelerden biri olan Çin, sonrasında güçlü yasal düzenlemeleri hayata geçirerek büyük bir değişim yaşadı. Bugün Çin, patent başvurusu, akademik yayın ve teknoloji geliştirme alanlarında dünyada ilk sıralarda yer alıyor ve *inovasyonun merkezi* haline gelmiş durumda.
Bu örnekler açıkça gösteriyor ki dijital varlıklar, fiziksel biçimde olmasalar dahi toplumsal mutabakat ve sahiplik yapıları çerçevesinde gerçek bir değer yaratabiliyor. Kripto paralar, NFT'ler, fan token'lar ve yapay zekâ tarafından üretilen içerikler gibi yeni dijital üretim biçimleri, *dijital ekonomi* içinde kalıcı ve sürdürülebilir bir yer edinme yolunda. Sonuç olarak önemli olan şey, fiziksel varlığın olup olmaması değil; *mülkiyet hakkı* ve bu sahiplikten türetilen değerin kendisi.
Yorum 0