Back to top
  • 공유 Paylaş
  • 인쇄 Yazdır
  • 글자크기 Yazı tipi Boyutu
URL kopyalandı.

Altına Dayalı DeFi Projeleri Çöküşte: Yüzde 10 Getiri Vaatleri Gerçekçi mi?

Altına Dayalı DeFi Projeleri Çöküşte: Yüzde 10 Getiri Vaatleri Gerçekçi mi? / Tokenpost

Altına dayalı merkeziyetsiz finans(DeFi) ürünlerindeki yapısal sorunlar gitgide daha açık hale geliyor. Tether Gold(Tether Gold) 800 milyon doların üzerinde fiziksel altını teminat olarak tutarken, Paxos Gold(PAXG) da benzer büyüklükte bir varlığı destekliyor. Ancak her iki ürünün ortalama getiri oranı yüzde 1’in altında seyrediyor. Buna karşın geleneksel finans dünyasında aynı varlıkla yüzde 3 ila 5 arasında getiri sağlamak mümkün. Blockchain teknolojisi altın yatırımlarına ‘yenilik’ vaadiyle yaklaştıysa da, bu yapılar kârlılığı artırmak yerine düşürmüş durumda.

DeFi’nin temel iddiası olan finansal katılımı yaygınlaştırma vizyonu, altın yatırımı söz konusu olduğunda yeterince karşılık bulamadı. Bunun yerine, kısa vadeli sermaye akışını hedefleyen tam anlamıyla geliştirilememiş ürünler ortaya çıktı. Bu sistemler, bir asrı aşkın süredir uygulanan geleneksel yatırım stratejilerine kıyasla çok daha düşük performans sergiliyor.

Bu zayıf performansın başlıca sebebi, ‘token basımının’ doğrudan kazanç gibi gösterilmesi. Günümüzde birçok altın tabanlı DeFi protokolü, reel kazanç yaratmak yerine yeni token ihraç ederek yatırımcılara yüksek faiz sunuyor. Yüzde 10 ve üzeri getiri vaatleri de bu yeni arz, yani ‘emission’ modeli üzerinden sunuluyor. Ancak token fiyatı düştüğünde ya da ihraç duraksadığında bu getiri sistemleri çöküyor ve yatırımcıların eline kalan şey tam anlamıyla sıfır oluyor. Bu yapı, temelde eski yatırımcılara yeni yatırımcıların parasıyla ödeme yapılması anlamına gelen bir ‘ponzi’ sistemine çok benziyor.

Bu sorun yalnızca altın projeleriyle sınırlı değil. DeFi genelinde, yüksek getiri vaatleriyle likidite çekildikten sonra, gelir modelinin yetersizliği ortaya çıktıkça getirilerin çökmesine tanıklık ediliyor. Bu süreçte, mevcut yatırımcıların ellerindeki token değer kaybederken, sistemin uzun vadeli sürdürülebilirliği de zarar görüyor.

DeFi tabanlı altın yatırımlarında bir diğer temel eksiklik ise ‘gereksiz karmaşıklık’. Altın yatırımcısının asıl amacı, altın fiyatındaki yükselişe paralel kâr elde etmektir. Ancak DeFi platformlarında likidite havuzlarına katılım, çift yönlü işlem eşleşmeleri ve otomatik satış emirleri gibi sistemler devreye giriyor. Altın fiyatı yükselse bile, bu otomatik işlemler kullanıcıların pozisyonlarını erken kapatabiliyor ve yatırımcı, potansiyel kazancını bile göremeden sistemden çıkarılmış oluyor.

Bu yapılar ayrıca ‘sermaye verimliliği’ açısından da zayıf. Likidite havuzlarına katılan yatırımcılar, genellikle sermayelerinin bir kısmını stablecoin’lerde tutmak zorunda kalıyor. Böylece sisteme koydukları toplam paranın yalnızca yarısı altına maruz kalıyor. Bu durum doğrudan stablecoin tutan bir yatırımcıdan daha düşük getiri anlamına geliyor.

Özünde, bugünkü DeFi altyapısı, hâlâ geleneksel finansın yatırım ürünlerini ve stratejilerini ‘kopyalayabilecek düzeyde’ bile değil. Örneğin, vadeli işlem piyasasında altın fiyatları yükselirken, spot alım ve vadeli satış kombinasyonuyla risksiz kazanç sağlanabiliyor. Ancak DeFi platformları bu stratejileri otomatikleştirme konusunda başarısız olmuş durumda.

Bunun sonucunda, ‘kurumsal yatırımcılar’ hâlâ geleneksel finans sisteminden istedikleri kazancı elde ederken, DeFi kullanıcıları karmaşık sistemler ve eriyen ödül mekanizmaları arasında sıkışıp kalıyor.

Tüm bu sorunlar karşısında, bazı yeni DeFi protokolleri ‘gerçek kazanç’ üretmeye dayalı modellere yöneliyor. Bu tür sistemler, yeni token basımıyla yatırımcıya ödeme yapmak yerine, ‘piyasa nötr arbitraj stratejileri’ ile gelir sağlıyor. Böylece bireysel yatırımcılar da yalnızca 1.000 dolar ve bir dijital cüzdanla kurumsal düzeyde stratejilere katılabiliyor.

Buradaki en önemli nokta *basitlik*. Yeni DeFi modelleri gereksiz karmaşıklıkları ortadan kaldırırken, altın yatırımcısının varlık maruziyetini mümkün olduğu kadar koruyan ‘tek taraflı staking’ yapısı sunuyor. Sonuç olarak, daha az riskle daha yüksek verim almak mümkün oluyor.

Tokenlaştırılmış altın yatırımlarının, geleneksel fiziksel altın stratejilerine yenik düşmesinin nedeni çok açık: Mevcut DeFi doğrudan sürdürülebilir bir ekonomi yaratmak değil, bir an önce toplam kilitli varlık(TVL) hacmini büyütmeye odaklandı. Bu yüzden sağlam altyapı kurulmadan piyasaya girildi.

Sorun yalnızca altınla sınırlı değil. Pek çok protokol TVL artırma yarışına girerken, gerçek gelir modellerine dayalı altyapı kurmaya yeterince önem vermiyor. Fakat büyük likidite programları başlatmaktan çok daha zor olan, *kurumsal düzeyde işlem altyapısı kurmak ve risk yönetimini entegre etmek*.

Buna rağmen, piyasa giderek olgunlaşıyor. Yatırımcılar, ‘gerçek getiri’ ile basit ödül sistemleri arasındaki farkı ayırt etmeye başlıyor. Artık sadece yüzdesel kazanç değil, o kazancın nasıl yaratıldığı — yani *arz yerine üretim değerine dayalı yapı* — ön plana çıkmaya başladı.

Sonuç olarak, *gerçek gelir temelli DeFi modelleri, sektörün bir sonraki büyüme aşamasını belirleyecek*. Regülasyon baskısı altında çözümler arayan geleneksel finans aktörleri, hem şeffaflık hem de getiri konusunda umut vaat eden DeFi protokollerine yöneliyor. Altın, bu dönüşümün ideal test alanı olarak öne çıkıyor; çünkü hem varlık dinamikleri hem de arbitraj fırsatları oldukça net.

Artık cevaplanması gereken tek bir soru kaldı: *DeFi’nin asıl vizyonunu ilk kim hayata geçirecek?* Yeni ‘altına hücum’ çağında, gerçek altın damarı belki de DeFi ekosisteminde keşfedilecek.

<Telif hakkı ⓒ TokenPost, yetkisiz çoğaltma ve yeniden dağıtım yasaktır >

Popüler

Diğer ilgili makaleler

Yorum 0

Yorum ipuçları

Harika bir makale. Takip talep etme. Mükemmel bir analiz.

0/1000

Yorum ipuçları

Harika bir makale. Takip talep etme. Mükemmel bir analiz.
1